En son konular | » bacağa bıçak sokmakÇarş. Ara. 16, 2015 1:05 pm tarafından zxzx » demire tekmeC.tesi Ocak 31, 2015 2:50 pm tarafından zxzx » Bacağa balta vuruşuCuma Eyl. 26, 2014 10:14 am tarafından zxzx » Bacağa balta vuruşuÇarş. Eyl. 24, 2014 12:27 pm tarafından zxzx » Motosiklette ters direksiyonPtsi Mart 17, 2014 3:39 pm tarafından zxzx » ŞUNA BİR BAKINC.tesi Tem. 09, 2011 7:03 pm tarafından Admin» kaderPerş. Haz. 10, 2010 3:53 pm tarafından zxzx » Altin ve inci karisimi takilar el yapimi...Ptsi Nis. 12, 2010 3:10 pm tarafından Nurdan» Canlılar Dünyasını Gezelim,Tanıyalım Soruları - 4.Sınıf Fen ve TeknolojiSalı Nis. 06, 2010 9:09 pm tarafından Admin |
|
| CENNET CEHENNEM | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Admin Admin
Mesaj Sayısı : 981 Kayıt tarihi : 30/10/09 Nerden : istanbul
| Konu: CENNET CEHENNEM Salı Kas. 17, 2009 2:18 am | |
| CEHENNEM "Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun (kâfir) insanlarla taşlardır. O (ateş) kâfirler için hazırlanmıştır." (Bakara: 2/24) Ateş, insan cismine çok büyük acı ve ızdırap verdiği için ahirette kâfir ve münâfıkların cezası ateşle verilecektir. Cehennem, azap yurdu olan ateşin özel ismidir. Arapça "cehmân" kelimesinden alınmış dibi görünmez derin kuyu demektir. Cehennemin diğer isimleri ise şunlardır: Harîk (yangın), hutame (ezip yok eden), saıyr (alevler), hâviye (uçurum, çukur), lezâ (hâlis ateş, bedenin iç organlarını söküp koparan), sakar (insanın derisini kavuran ateş), cahıym (yakıcı ateş), hamîm (kaynar su), semûm (sıcak rüzgâr), siccîn (hapishane, derin çukur), veyl (Vay haline!), ğayy (azıp sapmak).
Cehennem Azabının Tasviri Cehennem ve oradaki hayat, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde tasvir edilir: “Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar, uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir. İnkârcılar için bir zindan olan cehennem, ateşten örtü ve yataklarıyla, cehennemlikleri her taraftan kuşatan, yüzleri dağlayan ve yakan, deriyi soyup kavuran, yüreklere çöken, kızgın ateş dolu bir çukurdur. Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem, kendisine atılanlardan bıkmayacaktır. İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak cehennemliklerin derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka derilerle değiştirilecektir. Onların yiyeceği zakkum ağacı, içecekleri kaynar su ve irindir. Orada serinlik bulamadıkları gibi, içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır.” Ateş olup yakıtı insanlar ve yanma özelliği bulunan taşlardan (yahut putlardan) ibarettir. Bu ateş; alevlenen, sönmeye yüz tuttukça tekrar tutuşturulan, vücudu saran, tahripkâr yakıcılığı ile bedeni pişirip parçalayan ve iç organlara kadar nüfuz eden bir ateştir. Çeşitli ayetlerde cehenneme gireceklerin simalarından tanınacakları, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanarak yüzleri üstü ateşe atılacakları, cehennemin kaynamaktan doğan uğultusunu duyacakları, hiddetli ve dehşetli görüntüsünü müşahede edecekleri anlatılır. Yine Kur'an'ın beyanlarına göre cehennemlikler kaynar sular, ateşten prangalar ve zincirler, ateşten elbiselerle cezalandırılacaktır. Kur'an'daki en açık ve etkili azap tasviri ise şöyledir: “Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak, sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacaktır.” (Tevbe, 34-35). Cehennem Azabının Miktar, Şiddet ve Şekli: Cehennem'de görülecek azabın miktar, şiddet ve şekillerini ancak Allah ve Rasûlü'nün bizlere bildirmesiyle ve bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz. Kur'an-ı Kerîm'de belirtildiğine göre; a- Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatır: "Cehennem inkâr edenleri şüphesiz çepeçevre kuşatacaktır." (el-Tevbe: 9/49) b- Cehennem ateşi sönmez: "Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırz." (İsrâ: 17/97) c- Cehennem dolmak bilmez: "O gün Cehennem'e: "doldun mu?" deriz. O! "Daha var mı?" der." (Kaf: 50/30) d- Kaynarken çıkardığı ses: "Rablerini inkâr eden kimseler için Cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür. Oraya atıldıkları zaman onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. (el-Mülk, 6) e- "Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır." (Mü'minün: 23/104) f- "Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar." (el-Mü'min: 40/70-72) * Sıkıntı ve acıdan kendilerinden geçmiş olan suçlular, kaçmak istedikleri her seferde demirden kamçılarla dövülerek ateşin ta ortasına itilirler. Ateşten bir döşeğe yatırılacak, yine ateşten örtülere bürünecekler ve ateş tarafından tamamen kuşatılacaklardır. g- “İnkâr edenlere ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. Ve kendilerine "yakıcı azabı tadın"denir.” (Hâcc: 19-22 h- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir. ("Ayetlerimizi inkâr edenleri ateşe sokacağız, derilerinin her yanışında azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah güçlüdür, hakimdir." (Nisâ: 56) i- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (43/74-77; 35/36). Hz. Peygamber'in ifadesine göre: "Cehennem ateşi (miktarca ve sayıca) dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir." [85] *Cehennem ehli açlık ve susuzluk hissedecek, fakat yemek olarak kendilerine, karınlarında erimiş madenler gibi kaynayacak zakkum ağacı, darî' denilen zehirli nebat, içecek olarak da bağırsakları parçalayan kaynar su, kanla karışmış irin verilecektir. "(Nasıl) ağırlanmak için bu (nimet) mi hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir fitne (sınama vesilesi veya azap) kıldık. O, Cehennem'in dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları şeytanların başları gibidir. Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar. Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır. (Yedikleri zakkum, boğazlarını yakar) Yanan boğazlarını dindirmek için içecek bir şey ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka içecek bulamazlar." (Sâffat: 62-67) Cehennemin 7 Kapısı ve Cehennem Tabakaları Kur'an-ı Kerîm'de Cehennem'in yedi kapısının olduğu belirtilmektedir. Bu hapishanenin bekçileri, çok sert olan meleklerdir, fakat bu yer altı hapishanesi de, bazısı diğerlerinden daha aşağıda olan birçok odalara bölünmüştür, üzerlerine ise, kapıları kilitlenmiş ateş salıverilecektir. "Cehennemin yedi kapısı olup, her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır." (el-Hicr: 15/44) Bu kapı veya tabakalar şunlardır: 1- Cehennem: "Derin kuyu" demektir. Cehennem tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en hafif olan en üst tabakadır. Sünnî âlimlere göre burası günahkâr mü'minlerin azap yeri olacak, bunların azabı sona erdikten sonra boş kalacaktır. 2- Lâzâ (alevli ateş): "Hâlis ateş" anlamına gelen kelime Kur'an'da bir yerde geçmekte ve "bedenin iç organlarını söküp koparan" diye nitelendirilmektedir. "Hayır (Allah onu azabdan kurtarmaz) Çünkü o Cehennem alevli bir ateştir." (Meâric, 15) 3- Saîr (çılgın ateş): "Tutuşturmak, alevlendirmek". Kur'an'da çoğunlukla cehennemin bir adı olarak, bazen de "tutuşturulmuş, alevli ateş" manasında kullanılmıştır. "O şeytanlara (ahirette) çılgın ateş azabı hazırladık." (el-Mülk: 67/5) 4- Sakar (kırmızı ateş): "Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak" anlamındaki sakr kökünden isimdir. Müddessir: 74/28-29. ayetlerde "yaktığı şeyi tüketircesine tahrip etmekle birlikte sönmeyip yakmaya devam eden ve insanın derisini kavuran" şeklinde nitelendirilmiştir. "Hem ey Rasûlüm bilir misin, nedir o sakar (Cehennem)." (Müddessir: 27) 5- Hâviye (uçurum): "Yukarıdan aşağıya düşmek" anlamındaki hüviy kökünden isim olan hâviye, "uçurum, derin çukur" manasına gelir. Kur'an'da sadece bir yerde [85] zikredilmiş ve ayetin devamında harareti yüksek ateş diye izah edilmiştir. "O, kızgın bir ateştir." (Kâria, 9-11) 6- Hutame (kalbleri saran ateşli kaygı): "Kırmak, ufalayıp tahrip etmek" anlamındaki hatm kökünden olup, "Allah'ın yüreklere kadar tırmanan tutuşturulmuş ateşi" diye açıklanmıştır. [85] "Şüphesiz o, Hutame’ye (ateşe) atılacaktır." (Hümeze: 104/4) 7- Cahim (yanan kızgın ateş): "Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş". Kur'an'da daha çok cehennem yerine, birkaç ayette de "tutuşturulan yakıcı ateş" anlamında kullanılmıştır. "Küfredenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cahim'in yarânıdırlar." (el-Mâide: 5/10) [85] Cennet ehli ile Cehennem ehli arasında konuşmalar yapılacağı da belirtilerek bu konuşmalardan nakiller yapılmaktadır: "O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (sür'atle Cennet'e girmekte olan) müminlere derler ki: "(Ne olur) bize bakın da sizin nurunuzdan alalım." Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir (Kendileriyle alay eden bu ses, onlara diyor ki: Arkada kalan dünyaya dönün nur orada aranır. Nurun kaynağı, dünyada yapılan işlerdir. Böyle denilir ve müminlerle münafıkların) aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet vardır. Dış yönünde de azap. (Münafıklar), onlara seslenirler: "Biz de sizinle beraber değil miydik" Müminler derler ki: "Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz. (İnananların başlarına felaket gelmesini) gözlediniz. Şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Allah'ın emri (olan ölüm) gelinceye kadar (böyle hareket ettiniz). O çok aldatıcı (şeytan) sizi Allah hakkında aldattı." (el-Hadîd: 57/13-14) Başka bir yerde de şöyle anlatılır: "Cennet halkı, ateş halkına seslendi: Rabbimiz'in bize vadettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbiniz'in size vadettiğini gerçek buldunuz mu? (Onlar da): Evet dediler ve aralarında bir ünleyici: Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye ünledi." (el-Â 'raf: 7/44-45)
Psikolojik Cezalar Kur'an'daki cehennem tasvirlerinden anlaşıldığına göre yukarıda özellikleri belirtilen fizyolojik cezalardan başka, bir de psikolojik nitelikli azap vardır. Bu tür azap, ruhlara en şiddetli ıstırabı verecek. Bütün amellerinin boşa gitmesi, Allah'a ortak kılınan putların kendisine bağlananları terk etmesi, ahirette nasiblerinin olmaması, ahirette unutulmaları, yardımsız bırakılmaları, kovulmaları, göğün kapılarının onlara açılmaması, özür beyan edemeyecek olmaları, ziyanda olmaları,gibi psikolojik azaplarla da cezalandırılırlar.
Kur'an'da Cehennem Tabloları "Allah, şüphesiz kâfirlere lânet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar. Yüzleri ateşte çevrildiği gün: 'Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygamber'e itaat etseydik!' derler. 'Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lânete uğrat' derler." (Ahzab, 64-6 Peygamberimiz: "Ey iman edenler, Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin." (Âl-i İmran: 3/102) ayetini okudu ve şöyle buyurdu: "Zakkumdan bir damla dünya yurduna damlatılsa, dünyadakilerin yiyeceklerini acıtırdı. Öyle ise yiyeceği zakkum olan kimsenin hali nasıl olur?" [85]
O gün yok olup gitmek de aranıp ele geçmeyen bir arzudur. Bu tâkat götürmez sıkıntıdan kurtulmanın biricik yolu yok olup gitmektir. Ama, işte onların isteklerine karşı verilen cevap: "Bir kere değil, birçok kereler yok olmayı isteyin." (Furkan: 25/14) "Yüzleri ateşte (pişirilip) çevrildiği gün derler ki; 'eyvah bize keşke Allah'a ve Rasülü'ne itaat etseydik" (Ahzâb: 33/66) "Bir zaman gelir ki, inkâr edenler, 'keşke müslüman olsaydık' diye arzu ederler." (Ahzâb: 33/66) "Ateşe sürüldükleri zaman; 'keşke dünyaya bir daha döndürülsek de, Rabbimizin ayetlerini inkâr etmeyip iman edenlerden olsak' dediklerini bir görsen. Hayır, evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı da ondan böyle söylüyorlar. Eğer geri dönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere dönerler. Çünkü onlar şüphesiz yalancıdırlar." (En'âm: 6/27-2 "O gün kişi, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü işlere bakar ve kâfir: 'Keşke ben toprak olsaydım' der." (Nebe': 78/40). Çaresizlik içinde bunalırlar da ilgili meleklere iltica ederler: "Ateşte olanlar, cehennem bekçilerine: 'Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün azabımızı hafifletsin' derler. Cehennem bekçileri de şöyle söyler: 'Size peygamberleriniz belgelerle gelmemiş miydi?' 'Evet, gelmişti.' 'O halde kendiniz yalvarın. Ancak inkârcıların yalvarışı boşunadır." (Mü'min: 40/49-50) Cehennem azabını çekenler, hiçbir dostun ve hiçbir yardımcının olmadığını anlarlar da Allah'a yönelirler ve şöyle yalvarırlar: "Rabbimiz! Bizi, azgınlığımız yenmişti; sapık bir toplum olmuştuk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (Seni inkâra ve Senin düzenine isyana) dönersek, artık şüphesiz biz zulmetmiş oluruz.' (Allah da) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın, sinin orada! Bana karşı konuşup mazeret beyan etmeyin. Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi. İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni hatırlatmayı unutturdu, siz onlara gülüyordunuz." (Mü'minun: 23/106-110)
Cehennemle İlgili Bazı Hadis-i Şerifler "Şüphesiz ki kıyamet gününde cehennemliklerin azap itibariyle en hafif olanı, ayaklarının altına iki kor parçası konulan ve onların sıcağından beyni kaynayan kimsedir. O zanneder ki kendisinden daha şiddetli azap gören hiç kimse yoktur. Halbuki o, onlar içinde azabı en hafif olanıdır." [85]
"Yüce Allah, azabı en hafif olan kimseye 'dünyada olan her şey senin olsaydı (kendini kurtarmak için) onu fidye olarak verir miydin?' diye soracak. O: 'Evet' diye cevap verecektir. Bunun üzerine Allah Teala: 'Ben senden, sen henüz Adem'in sulbünde iken bundan çok daha kolayını istemiştim. O da, Bana şirk koşmamandı. Fakat sen şirkten başkasını kabul etmedin.' buyuracaktır." [85] "Cehennem irininden bir kova dünyaya dökülmüş olsa, dünyadakilerin hepsi kokardı." [85] "Cehennem, şehvetlerin perdeleriyle örtülmüştür. Oraya şehvetler (irtikâbı) ile (girilir). Cennet de nefsin hoşlanmadığı ibadetlerle korunmuştur. (Buraya da ibadet meşakkatleriyle girilir)" [85] "(Ashabım!) Cennet, sizin her birinize nalınının tasmasından (ayakkabısının bağından) daha yakındır. Cehennem de bunun gibi (yakın)dır (Tâat cennete; ma'siyet de cehenneme yaklaştırır)." [85] "Kıyamet gününde bir kişi getirilip cehenneme atılır da cehennemde onun bağırsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi (bağırsakları etrafında) değirmen merkebinin değirmende döndüğü gibi döner. Bunun üzerine cehennem halkı o kişinin başına toplanıp da: 'Ey filan! Halin nedir? Sen bize (dünyada) iyilikle emredip bizi kötülükten nehyeden (bir öğütçü) değil miydin?' derler. O da: '(Evet ben öyleydim, fakat) ben sizi ma'ruf ile emrederdim; halbuki kendim yapmazdım. Yine ben sizi münkerden nehyederdim de kendim işlerdim!' diye cevap verir." [85]
CENNET Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık. Ebu Hureyre (ra) anlattı: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki; “Allah (cc) şöyle dedi: ‘Ben, salih kullarım için Cennet’te hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın hatırına gelmeyen nimetler hazırladım.’ Cennetin İsimleri ve Tabakaları İbn Abbâs (r.a.)'dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bunlar, Firdevs, Adn Cennet'i, Nâim Cennet'i, Daru'l-Huld, Me'va Cennet'i, Daru's-Selâm ve İlliyyûn'dur. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır. Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir: 1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler, güzel meskenler. 2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip. 3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân. "Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (Zuhruf: 43/71-73) "Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur." (Saffât: 37/47) 4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmez. 5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir: "İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta (billûr gibi) şeffâf kupalarla dolaşılır ki (Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennet'teki insanların iştahları) ölçüsünde tayin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir." (el-İnsan: 76/11-22) En Büyük Zevk: Cennette Allah'ın Görülmesi Mü'minler, cennette Allah'ı göreceklerdir; bu, onlar için en büyük nimet olacaktır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "O gün Rablerine bakan ışık saçan yüzler vardır." (Kıyâme: 75/22-23) Rasülullah da bir hadislerinde şöyle buyurur: "Siz gerçekten tıpkı şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi gözle (açıkça) göreceksiniz. O'nu görmekte haksızlığa uğramayacak, izdihama düşmeyeceksiniz." [85] Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Cennetlikler cennete girdiği zaman Allah şöyle buyuracak: 'Size daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?' Cennetlikler de şöyle derler: 'Yüzlerimizi ak çıkarmadın mı, bizi cennete koymadın mı, bizi cehennemden kurtarmadın mı? (Bunlar yeter)' Rasulullah sözlerine devam ederek: 'Cenab-ı Hak perdeyi kaldırır, cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha sevimli gelecek hiçbir şey verilmiş olmaz." Mü'minlerin Allah Teala'yı cennette görmeleri, herhangi bir yön, yer ve şekilden uzak olarak vuku bulacaktır. Bunun keyfiyeti bizce meçhuldür. "Allah bilir" deriz. Cennet Nimetleri Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerde mevcut beyanlara dayanarak cennet nimetlerinin ana özelliklerini şu şekilde tespit etmek mümkündür: 1- Sonsuz lüks ve konfor. 2- Sürekli barış ve huzur. 3- Cennet ehlinin hem bedenî, hem ruhî bakımdan son derece güçlü ve yetenekli olmaları. 4- Manevî tatmin (rızâ). 5- Allah’ı görmek, O’nunla konuşmak. 6- Bütün bunları saran bir ebediyet. Cennete giriş sırasında bütün mü’minler görevli melekler tarafından karşılanacak ve melekler: “Selam olsun sizlere! Saadetler içinde olun, bir daha çıkmamak üzere cennete buyurun!” (Zümer: 39/73) diyeceklerdir.
Cennet ehlinin imkânlarını dile getiren bir hadiste onlara şöyle nida edileceği kaydedilir: “Daima sağlıklı olacak, asla hastalanmayacaksınız; sonsuza kadar yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz; her an gençliğinizi koruyacak ve hiçbir zaman ihtiyarlamayacaksınız; sürekli nimetler içinde olacak ve asla güçlükle karşılaşmayacaksınız.” [85] Cennet ve Allah rızası münasebetini dile getiren bir ayette, "Allah mü'min erkeklerle mü'min kadınlara içlerinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler, Adn bahçelerinde güzel meskenler vaad etti. Allah'ın rızası ise hepsinden daha üstündür. İşte en büyük saadet budur." (Tevbe: 9/72) Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki gibi berraktır. Onlardan sonra girenler de en keskin ışık yayan yıldızlar gibidir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ümmetinden yetmiş bin, yahut yediyüz bin kişi hesap ve ikap görmeksizin ilk olarak Cennet'e girecektir. Hadislerden öğrendiğimize göre Cennete en son girecek kimseye, bu dünya kadar, bu dünyanın on misli kadar Cennet verilecektir.
Allah'ın cennetini vaat ettiği ve müjdelediği müminlerin belli başlı vasıfları ayetlerde şöyle belirtilmiştir: İman edip, salih amellerde bulunurlar. [85] Allah'tan korkup sakınırlar. [85] Bollukta da darlıkta da infak ederler. Öfkelerini yenerler. [85] İnsanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçerler. [85] Çirkin bir hayasızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp, hemen günahlarından dolayı bağışlanma isterler. [85] Yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmezler. [85] Allah'a ve elçisine itaat ederler. [85] Namazı kılarlar, zekatı verirler, elçilere inanır, onları savunup desteklerler. [85] Doğru sözlüdürler. [85] Hicret ederler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ederler. [85] Güzel davranışlarda bulunurlar. [85] Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanırlar. [85] Tevbe ederler. [85] Emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. [85] Namazlarını (titizlikle) korurlar. [85] Hayırlarda yarışırlar. [85] Muhlistirler. [85] Allah'ın ayetlerine iman ederler. [85] Bizim Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tuttururlar. [85] Takva sahipleridir. [85] Gönülden Allah'a yönelip, dönerler. [85] Görmedikleri halde Rahman'a karşı içleri titreyerek korku duyarlar ve içten Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelirler. [85] İhsanda bulunurlar. [85] Seher vakitlerinde istiğfar ederler. [85] Yarışıp öne geçerler. [85] Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. [85] Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. [85] Elçiye gereken saygıyı gösterirler. [85]
Cennette Müminlerin Yaşadıkları Yerler: Müminlerin yaşadıkları güzel meskenler, evler, köşkler bir önceki bölümde tasvir edilen doğal güzelliklerin içinde kurulmuş olabileceği gibi, bunların son derece modern, üstün bir teknolojiye ve estetik mimariye sahip şehirlerde inşa edilmiş olması da mümkündür. Kuran'da sözü geçen evler, genellikle doğal güzelliklerin içine inşa edilmiştir. Bunu bildiren bir ayet şöyledir: "Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise, onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu), Allah'ın va'didir. Allah va'dinden dönmez." (Zümer: 39/20) Ayette bahsedilen, yüksek yerlerde kurulmuş köşklerin altlarından sular akar, bu manzarayı seyretmek için geniş pencereli ya da dört bir tarafı camlardan inşa edilmiş salonlar olabilir. Böylece insan ruhunun en çok zevk alacağı şekilde döşenmiş evlerde, tahtlar üzerinde yaslanırken, ve en güzel meyvalar ve içeceklerle rızıklandırılırken müminler, yükseklerden bakarak birbirinden muhteşem manzaraları da seyretme zevkini tadarlar. Köşklerin tasarımı ve döşenmesi en kaliteli malzemeyle, en uyumlu renklerle yapılmıştır. Rahat koltukları, karşılıklı oturulan tahtları vardır. "Özenle işlenmiş mücevher tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır." (Vakıa: 56/15-16) ve "özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır..." (Tur: 52/20) şeklindeki ayetlerden de anlaşılacağı gibi tahtlar zenginlik, ihtişam ve kudret sembolüdür. Allah sonsuz cennet nimetlerini nasip ettiği müminlere böylesini layık görmüştür. Onlar cennetteki tahtlar üzerinde kurulup yaslanırlar. Bu ortamda müminler sürekli Allah'ı anarlar. "Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz." (Fatır: 35/33-35) İhtişamlı tahtlar üzerinde oturan müminler çevrelerini "bakıp-seyretmektedirler". (Mutaffifin: 83/23) Dünyada gördüğü güzel bir manzaranın, güzel bir görüntünün karşısından ayrılmak istemeyen insan için cennetteki muhteşem manzaraların ve güzelliklerin yalnızca seyredilmesi bile görsel bir ziyafet, büyük bir nimettir. Müminlerin bakıp seyrettikleri bir eğlence, bir şölen de olabilir. Dünyanın yaratılışından yokoluşuna kadar yaşamış ya da yaşayacak müminlerle bu zevkleri ve güzellikleri paylaşmak sadece cennete has bir nimettir. Örneğin Hz. Musa ile, Hz. İsa ile ya da salih müminler ve sahabelerle karşılıklı tahtlarda oturup sohbet etmek, birlikte Allah'ı anmak dünyada nasip olabilecek bir zevk değildir, bu zevk ancak cennete mahsustur. Cennette müminlerin her diledikleri şey yaratılacaktır. Allah dileklerinin kendilerine ulaştırılması için özel hizmetkarlar görevlendirmiştir. Ayette şöyle geçer: "Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl." (Tur: 52/24) Bir başka ayette de bu durum şöyle ifade edilir: "Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır durur, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın." (İnsan: 76/19) Allah'ın cennetine layık kıldığı müminler son derece değerli ve seçkin insanlardır. Müminlerin hizmet edilen, "ikram görenler" (Saffat: 37/42) konumunda olmaları da Allah'ın onlara verdiği değeri gösterir. Müminlere hizmet etmeleri için yaratılan hizmetkarlar müminlerin arasında dönüp dolaşırlar, müminlerin bir dediği iki edilmez. Sürekli, kesintisiz bir hizmet ve ikram yapılır. Kur’an'da cennettekilere hizmet için yaratılmış civanlardan şöyle bahsedilir: "Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırılpırıl.'" (Tur: 52/24) "Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın." (İnsan: 76/19) Cennette müminlerin dilediklerinin anında sebepsiz yaratılmasının yanısıra, nimetlerin böyle kusursuz bir hizmet ve ikram içinde sunulmaları da görkemli bir güzellik oluşturur. Hizmette kullanılan eşyalar da çok değerli, kaliteli ve gösterişlidir. Ayetlerde altın ve gümüş kullanıldığı anlatılır: "Çevrelerinde gümüşten billur kaplar, kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir." (İnsan: 76/15-16). "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." (Zuhruf: 43/71)
Cennettekilerin Eşleri: "İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır..." (Nisa: 4/57) Hayal Gücü Sınırlarının Ötesinde Bir Cennet: "... Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." (Zuhruf: 43/71) Ebedi hayatta bu tür şölenlerle ve buna benzer, bitmek tükenmek bilmeyen envai çeşit nimetlerle sürekli meşgul olmak, yalnızca cennete özgü bir vasfı da beraberinde getirecektir: Yorulmamak... Kur’an'da bu mükemmellik cennetteki müminlerin ağzından şöyle duyurulur: "... Burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz". (Fatır: 35/35) Elbette bu yorgunluğa zihinsel yorgunluk da dahildir. Dünyevi şartlarda insan, bedenen zayıf yaratıldığından kolay yorulur. Yorulduğunda ise zihni bulanmaya başlar, konsantrasyonu dağılır, sağlıklı düşünebilmesi zorlaşır, algılaması da zayıflar. Oysa bu durum cennette söz konusu olmayacaktır. Müminin Allah'ın nimetlerini eksiksiz algılayabilmesi ve bunlardan zevk alabilmesi için zihni her zaman açık, şuuru keskin olacaktır. Yorgunluğun ve bıkkınlığın dokunmadığı bir ortamda Allah, müminlerin "her dilediklerini" (Şura: 42/22; Furkan: 25/16; Zümer: 39/34) yaratarak onları ödüllendirmektedir. Olmasını arzuladıkları akla gelebilecek herşey orada müminlerindir. Allah "Orada diledikleri herşey onlarındır, katımızda daha fazlası da var" (Kaf: 50/35) ayetiyle insanın isteyebileceğinden, hayal edebileceğinden de fazlasını vereceğini, sınırlı isteklerimizin, cennette kat kat artırılacağını belirtmektedir. Cennetin bu eşsiz güzelliklerini tasvir eden bir başka ayet ise şöyledir: "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." (Zuhruf: 43/71) Bu ayetten anlaşılan, mümini orada sürprizlerin beklediğidir. Gördüğü şeylere sevinecek, bunlardan zevk alacaktır. Diğer müminlerin zevk aldıklarını, gördüklerinden ve yaşadıklarından hoşlandıklarını görmek de mümin için ayrı bir mutluluk vesilesidir. Unutulmaması gerekir ki, 'doğruluk makamı' olan cennetin en büyük nimetlerinden biri de cehennem azabından korunmuş olmaktır. Uğultusunu bile duymadıkları cehennemi dilediklerinde görebilen, cehennem halkı ile konuşabilen müminler için tüm bunlar, büyük şükür vesilesi olmaktadır: "Dediler ki: "Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve hücrelere kadar işleyen kavurucu azaptan korudu. Şüphesiz biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir." (Tur: 52/26-2 Cennettekilerin Aralarında Geçen Bazı Konuşmalar:
"Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz." (Fatır: 35/34-35) "İçinde ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan. Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu)" (Nebe: 78/35-36) Şimdi her kelimesi hikmetli olan bu konuşmaları en başından itibaren görelim... Hesaba çekilmelerinin ardından müminler, bölük bölük cennete sevkedilmişlerdir. Oraya vardıklarında onları ilk karşılayanlar cennetin bekçileri olmuştur. Cennetin kapıları müminler için açılır ve bekçiler onları selamlarlar: "... Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (Zümer: 39/73) Bir başka ayette ise bu karşılama şöyle anlatılır: "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad: 13/24) Müminlerin onlara cevabı ise çeşitli ayetlerde şöyle bildirilir: "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir." (Zümer: 39/74) "... Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve hücrelere kadar işleyen kavurucu azaptan korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir." (Tur: 52/26-2 "... Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik. Andolsun Rabbimizin elçileri hak ile geldiler..." (Araf: 7/43) Bunun üzerine, aynı ayetin devamında, onlara seslenilir: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir." Bir ayette, müminlerin cennetteki şükürleri şu şekilde tasvir edilir: "Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Yunus: 10/10) Cennete girmiş salih müminlerin aralarında geçen konuşmalar ise şöyledir: "Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar: Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı." "Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?" "Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?" (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?" Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü. Dedi ki: "Andolsun Allah'a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin." "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. "Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?" "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir." (Saffat: 37/50-60) Bu ayetlerden de gördüğümüz gibi, müminler, sonunda ulaştıkları bu mutlu sonun ancak ve ancak Allah'ın dilemesiyle ve Rahmetiyle olduğunun bilincindedirler. Şuurları son derece açıktır ve geçmişi hatırlamaktadırlar. Belki de tüm hayatları onlara detaylı olarak gösterilmektedir.
En son Nurdan tarafından Salı Kas. 17, 2009 10:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi (Sebep : düzenledim...) | |
| | | Nurdan Co Admin
Mesaj Sayısı : 264 Kayıt tarihi : 31/10/09 Yaş : 45 Nerden : Almanya
| Konu: Geri: CENNET CEHENNEM Salı Kas. 17, 2009 10:26 am | |
| | |
| | | | CENNET CEHENNEM | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |